İçeriğe geç

İçindekiler kısmına geç

Dünyaya Bakış

Dünyaya Bakış

Dünyaya Bakış

Pahalı Hata

Bilgisayar sistemlerinin çoğu 1999’dan 2000’e başarıyla geçtiğinden, bilgisayar mühendisleri rahat bir nefes aldı. Bazı analistler, tarihi yazarken yılın ilk iki rakamını dahil etmeyen bir programlama tekniği yüzünden, 1900 ile 2000 arasındaki farkın anlaşılamayacağını ve birçok bilgisayar programının bozularak çeşitli aksamalara neden olacağını tahmin etmişlerdi. Programcılar bunu önlemek için, bu önemli tarihten önce hatalı sistemleri düzeltmeye çalıştılar. Bu ne kadara mal oldu? Günlük Fransız gazetesi Le Monde’daki bir makaleye göre, bir finans grubu bunun “dünya çapında 300 ila 600 milyar dolara” mal olduğunu tahmin ediyor. Bu konuda ABD yaklaşık 100 milyar dolar ve Fransa 20 milyar dolar harcadı. Bir karşılaştırma yapılacak olursa, 1991’deki Körfez Savaşı müttefik kuvvetlere “46 ila 60 milyar dolara” mal olmuştu Bununla birlikte, The Wall Street Journal’ın haberine göre, “bilgisayarlarla ilgili kaygı yaratacak yeni sayısal hataların gelmesiyle . . . . tarih tekerrür edecek. Bu sorunlardan hiçbirinin muhtemelen, 2000 Yılı Hatasının boyutlarına erişemeyecek olması” sevindiricidir.

Şifre Sorunları

Unutulan şifreler, üretim kaybına ve teknik yardım gereksinimine neden olduğundan, ABD’deki şirketlere yılda milyonlarca dolara mal oluyor. The New York Times’ın haberine göre, “Yirmi yıl önce insanlar yalnızca Sosyal Sigorta numaralarını ve belki bir iki telefon numarasını unutmamalıydılar.” Ancak şimdi, işyerinde bilgisayardaki dosyalara ve E-posta hizmetlerine erişmek üzere şifreler kullanmak birçok kişi için sıradan bir şey haline geldi. Aslında bir sürü şifre, giriş kodu ve kimlik kartı numarasına sahip olmak olağandışı bir durum değildir. Bir network idarecisine ait 129 aktif şifre bulunduğu söylenmektedir. Bu nedenle, bazı şirketler şifreye dayalı sistemler yerine, parmakizi tarayıcılı ya da başka yüksek teknolojili güvenlik aletleri koyuyorlar.

Öfke ve Kalbiniz

Globe and Mail gazetesindeki bir habere göre, “Çabuk öfkelenen kişilerin kalp krizi geçirme olasılığı geç öfkelenenlere göre yaklaşık üç kat fazladır.” Kalp hastalığına yakalanma riskinin değerlendirildiği, altı yıllık bir araştırmaya yaklaşık 13.000 kişi katıldı. Bu araştırmaya başlandığında, katılanların hiçbirinin kalp hastalığı yoktu. Onların her birine bir dizi soru soruldu ve bir göstergeye göre düşük, orta ve aşırı düzeyde öfkeli olarak sınıflandırıldılar. Altı yıl içinde 256 kişi kalp krizi geçirmişti. Bu araştırmanın gösterdiğine göre, orta düzeyde öfkeli olan kişilerde kalp sorunlarının ortaya çıkma olasılığı yüzde 35 daha fazlaydı. Bu araştırmanın baştasarımcısı olan, Kuzey Carolina Üniversitesi’nden Dr. Janice Williams şöyle diyor: “Öfke, özellikle kan basıncı normal olan orta yaşlı erkek ve kadınlarda muhtemelen kalp krizlerine neden olabilir.” Bu nedenle, araştırmacılar çabuk öfkelenen kişilerin stresle başa çıkma tekniklerini kullanmayı düşünmelerini önerdi.

Sigara İçme Alışkanlığı Değişiyor

Worldwatch Issue Alert’in haberine göre, “Sigara içme konusunda yüz yıldır görülen artıştan sonra, dünya sigaradan vazgeçiyor.” Dünya çapında sigara tüketimi 1990’dan 1999’a kadar yüzde 11 oranında azaldı. Bu azalma ABD’de yaklaşık yirmi yıldır devam etmektedir ve bu ülkede 1999’da 1980’e göre yüzde 42 oranında daha az sigara içildi. Bu haber sigara tüketiminin azalmasına, sigara karşıtı kampanyaların, sigaranın zararları konusundaki bilincin artmasının ve sigara fiyatlarındaki artışın neden olduğunu söylüyor. Ayrıca haber, “Kişi başına içilen sigara sayısının, Fransa’da bir zirvenin yaşandığı 1985’ten bu yana yüzde 19, Çin’de 1990’dan bu yana yüzde 8 ve Japonya’da 1992’den bu yana yüzde 4 oranında azaldığını” bildiriyor.

Sigortasız Kişiler Hastalığı Umursamıyor

Reuters haber ajansının bildirdiğine göre, ABD’de yakınlarda yapılan bir araştırma sağlık sigortası olmayan kişilerin hastalıkların belirtilerini umursamama olasılıklarının daha fazla ve tıbbi yardım arama eğilimlerinin daha az olduğunu gösterdi. İlk olarak Archives of Internal Medicine dergisinde yayımlanmış olan bu araştırma, Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi’nin topladığı verilere dayanıyordu. Araştırma, bulanık görme ya da memede bir şişliğin ortaya çıkması gibi ciddi hastalık belirtileri olduğunda bile, sağlık sigortası olmayan kişilerin tıbbi bakım arayışlarının sigortası olanlara göre muhtemelen çok daha az olduğunu gösterdi. Bu haber şunları bildirdi: “Ülkemizin ‘Hasta Haklarını’ kabul ettiği bir zamanda, hasta olma hakkını hâlâ kabul etmemiş olmamız ters bir durumdur.”

Londra’nın Ortaçağdan Kalma Hayvanat Bahçesi

Londra’da yayımlanan The Sunday Times gazetesinin haberine göre, ünlü Londra Kulesinin altında yapılan kazılarda “hayvanların olağanüstü bir düzenle tutulduğu, ortaçağdan kalma bir hayvanat bahçesiyle” ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıktı. Araştırmacılar, bugün West Kulesi olarak bilinen kulenin altında bir zamanlar gergedan, antilop, kaplan, devekuşu, yılan ve alligator da dahil 100 çeşit hayvanın barındırıldığına ilişkin kanıtlar olduğunu söylüyor. Uzmanlar bu hayvanat bahçesinin varlığından bir süredir haberdarlarmış; ancak kraliyet, üniversite ve kilise arşivlerinde yapılan yeni araştırmaların yanı sıra, kazılardan toplanan bilgiler birçok noktayı açıklığa kavuşturmuş. Bu hayvanat bahçesi 1210 yıllarında Kral John tarafından kurulmuş ve 1835’te Regent’s Park’taki Londra Hayvanat Bahçesi açıldığında kapatılmış. Bazı hayvanlar gemiyle Amerika’ya yollanırken, bazıları bu yeni hayvanat bahçesine nakledilmiş. Art arda gelen kralların ilgisi ve bu ülkenin nispeten istikrarlı durumu nedeniyle hayvanat bahçesi uzun yıllar ayakta kalmış. Kule’deki başarşivci Geoffrey Parnell şunu diyor: “Bu, hem kraliyet ailesine mensup kişileri hem de sıradan kişileri yüzyıllardır ağırlamış olan, Londra’nın şüphesiz en uzun süre devam etmiş sergisiydi.”

Hemen Adalet

New Scientist dergisinin haberine göre, Espírito Santo (Brezilya) eyaletindeki üç yargıç adaleti bir an önce sağlamaya yardımcı olması için tasarlanmış bir bilgisayar programını deniyor. Elektronik Yargıç adındaki bu program, bir dizüstü bilgisayarda çalışıyor. Küçük bir kaza olduğunda, polis kaza yerine bir yargıç ve bir mahkeme kâtibi çağırır. Bu program insan yargıcın kanıtları değerlendirmesine ve orada derhal adaleti sağlamasına yardımcı olması için tasarlanmıştır. Program bu yardımı yargıca şöyle bir dizi soru sorarak yapar: “Sürücü kırmızı ışıkta durdu mu?” ya da “Sürücü yasanın izin verdiği sınırın üzerinde alkol almış mıydı?” Sonra bilgisayar kararı ve kararın ardındaki mantığı bir kâğıda basar. New Scientist’e göre, bu program aynı zamanda “para cezası, tazminat ödenmesi” gerektiği sonucuna varabiliyor, “hatta hapis cezası da önerebiliyor.” Bu bilgisayar programının insan yargıçların daha verimli çalışmasına yardım edeceği ve böylece Brezilya’nın aşırı yoğun olan hukuk sisteminin yükünü hafifleteceği ümit ediliyor.

Satışları Teşvik Etmek İçin Su

Hindistan’da bazı tüccarlar müşteri çekmek için yakın zamanlarda meydana gelen kuraklıktan faydalanmaktadır. Büyük ev aletleri sattıklarında, beraberinde ücretsiz su da veriyorlar. The Times of India haberinde, bir perakendecinin bir fırın, buzdolabı, çamaşır makinesi ya da televizyon satın alan müşteriye yazın iki ay boyunca haftada dört gün 500 litre su vermeyi vaat ettiğini bildirdi. Başka bir mağaza ise, bir buzdolabı ya da bir televizyon sattıklarında beraberinde ‘yazın geri kalan dönemi boyunca ücretsiz su’ verdi. Şimdiye dek görülmemiş ölçüde su sıkıntısı çekilirken, Gucerat Eyaletinin kuzeydoğu kısmında su altın, gümüş ya da ücretsiz tatil gibi armağanlardan daha fazla müşteri çekiyordu. Rackot şehrinde işadamları promosyon olarak su vermenin, satışlarını üç kat artırmış olduğunu iddia ettiler.

Elmasın Sırrı Çözüldü

Bilinen en sert doğal madde olan elmas, karbonun yüksek ısı ve basınca maruz kalmasından meydana gelir. Fakat, elmasın kendisi basınç altında tutulursa ne haline gelir? Bilim adamları bu soruyu yanıtlamak için yakın zamanlarda tamamlanan 40 yıllık bir uğraş verdiler. The Buffalo News gazetesinin haberine göre, “Uygun açılardan yeterince basınç uygulandığında, bu bilinen en sert doğal maddenin grafite, yani oluştuğu . . . . karbonun aynısına dönüştüğü ortaya çıkıyor.” Bilim adamları daha iyi elmas araçlar üretmek için yaptıkları deneyler sırasında öğrendiklerini uygulamayı umduklarını söylüyorlar.

Sürücü Sınavı Öfkesi

Paris’te yayımlanan International Herald Tribune gazetesinin haberine göre, “1994’ten bu yana, Fransa’daki 500 sürücü sınavı ‘müfettişine’ yönelik sözlü ve fiziksel saldırılar yüzde 150 oranında arttı.” Pahalı bir sürücü kursuna gitmemiş adayların hemen hepsi 20 dakika süren sürücü sınavında başarısız olurken, tüm başvuranların yaklaşık yüzde 60’ı bu sınavı geçiyor. Başarısız olanlar öfkelerini giderek daha çok müfettişlerden çıkarmaya çalışıyorlar; müfettişler yumruklanıyor ve saçlarından sürüklenerek arabadan çıkarılıyor. Hatta bir müfettiş, AIDS’li kan içeren bir enjektör taşıdığını iddia eden bir adam tarafından kovalandı. Geçenlerde, sınavda başarısız olmuş 23 yaşındaki bir adam lastik mermilerle dolu bir tabancayla müfettişe ateş etti. Müfettişler bu tür saldırılardan korunmak için, sürücülere sınav sonuçlarının şahsen değil postayla bildirilmesini öneriyorlar.

Stresli Öğrenciler

Bombay’da yayımlanan Asian Age gazetesinin haberine göre, Hindistan’daki okullarda yıl sonu sınavlarının yapıldığı dönemde birçok çocuğun stresi artıyor. Sınavlardan hemen önce alelacele hazırlanarak iyi not almak istemenin getirdiği baskı, bazı kişilerin kaldırabileceğinin çok ötesindedir; ve sınav döneminde psikiyatrlara gidenlerin sayısı iki katına çıkmaktadır. Çocuklarının sınavlardan iyi not almasını çok isteyen bazı ana babalar tüm eğlencelerini kısıtlıyor. Psikiyatr V. K. Mundra şunu söylüyor: “Çocuklar ana babaları tarafından büyük bir baskı altında tutuluyor. Aynı zamanda, başka öğrencilerle aralarında bir yarış da var.” Birçok ana babanın, “çocuğun rahatlamasına yardım etmenin zihnini canlandıracağını ve daha iyi çalışmasına yardım edeceğini fark etme”diğini ekliyor. Dr. Harish Shetty, sınav stresinin “yavaş yavaş birinci [sınıftan] yedinci [sınıfa] kadar olan öğrencilere bile ulaştığını” söylüyor.

Yabandomuzları Şehre İniyor

Haftalık Alman gazetesi Die Woche’nin bildirdiğine göre, normalde orman sakinlerini ürküten yabandomuzları şehirlerin sadece bol yiyecek değil, avcılardan korunma da sağladığını keşfetmişler. Hatta dişi yabandomuzları Berlin şehrinde doğum yapmışlar. Bu aç hayvanlar sadece ormanlık alanlarda ya da halka açık parklarda dolaşmakla kalmıyorlar; aynı zamanda özel bahçeleri de harap edip, çiçek soğanlarını hatır hutur yiyorlar. Ağırlıkları 350 kilo olabilen bu yabandomuzları, bazı durumlarda birçok şehirliyi korkutup, sığınmak için ağaç ya da telefon kulübesi aramak zorunda bırakmışlar. Bu hayvanlar sayısız trafik kazasına da neden olmuş. Şehrin birçok sakini işten eve gelirken bu kıllı istilacılarla karşı karşıya gelmektedir. Bir kişi şunu sordu: “Arabamla evimin kapısı arasında 20 yabandomuzu dururken eve girmeyi nasıl başarabilirim?”

Bir Hastalığın Yerine Bir Başkası Geçiyor

The Economist dergisinin haberine göre, “su salyangozlarının taşıdığı asalakların neden olduğu güçsüz bırakan şistozomiyaz hastalığı, otuz yıl önce beş Mısırlıdan üçünde görülüyordu.” Şistozomiyaza karşı yürütülen kampanyalar modern ilaçlar kullanarak bu hastalığın oluşturduğu tehdidi köklü bir şekilde azaltmıştı. Bununla birlikte, bu kampanyalarda uygulanmış olan enjeksiyon yöntemlerinin “milyonlarca insanı, muhtemelen öldürücü bir virüs olan hepatit-C’ye maruz bırakmış olabileceği ve bunun şistozomiyazın yerini alabilen, Mısır’ın en başta gelen sağlık sorunu olduğu” şimdi ortaya çıkıyor. Derginin bildirdiğine göre, bu sorunun nedeni şistozomiyaza karşı yapılan enjeksiyonlarda kullanılmış olan iğnelerin “rutin olarak tekrar tekrar kullanılması ve nadiren uygun şekilde sterilize edilmesiydi. . . . . Hatta bilim adamları kanla bulaşan hepatit-C virüsünü (HCV) 1988’e kadar saptayamadılar.” Araştırmalar artık, “hepatit-C’nin dünyada en fazla” Mısır’da “can aldığını” gösteriyor. Yaklaşık 11 milyon Mısırlının, yani yaklaşık 6 kişiden 1’inin, bu hastalığı taşıdığı ve vakaların yüzde 70’inde hepatit-C’nin kronik karaciğer hastalığına doğru ilerlediği ve yüzde 5’inin ise ölümle sonuçlandığı söyleniyor. Bu makale, 25 yıl süren bu şistozomiyaz karşıtı kampanyanın sonucunun “doktorların bugüne kadar bildiği, en büyük çapta yayılmış virüs hastalığı” olduğunu hatırlatarak şunu ekliyor: “Tek teselli şudur; kitlesel kampanyalar olmasaydı, çok daha fazla insan şistozomiyazdan ölecekti.”