İçeriğe geç

İçindekiler kısmına geç

Acılara Rağmen Doyum Veren Bir Yaşam

Acılara Rağmen Doyum Veren Bir Yaşam

Yaşam Öyküsü

Acılara Rağmen Doyum Veren Bir Yaşam

ANLATAN AUDREY HYDE

Dolgun vakitli hizmette geçen 63 yıla dönüp baktığımda doyum veren bir yaşam sürdüğümü söyleyebilirim; bu sürenin 59 yılı Yehova’nın Şahitlerinin dünya merkez bürolarında geçti. Aslında ilk eşimin kanserden yavaş yavaş ölmesini izlemek ve ikinci eşimin Alzheimer hastalığının korkunç etkilerinden çektiklerine tanık olmak beni perişan etti. Fakat isterseniz size, bu acılara rağmen sevincimi nasıl koruduğumu anlatayım.

ÇOCUKLUĞUM, Colorado’nun kuzeydoğusundaki düzlük bölgede, Nebraska sınırına komşu küçük bir kasaba olan Haxtun yakınlarında bir çiftlikte geçti. Altı kardeştik. Ben, Orille ile Nina Mock’un beşinci çocuğuydum. Russell, Wayne, Clara ve Ardis 1913 ile 1920 yılları arasında doğmuşlar. Ertesi yıl ben, 1925’te de kardeşim Curtis doğdu.

Annem Nina 1913’te bir Mukaddes Kitap Tetkikçisi olmuş. Yehova’nın Şahitlerinin o zamanki adı buydu. Zamanla ailemizin diğer üyeleri de ona katıldı.

Ovalarda Hayatı Öğreniyorum

Babam çağın ilerisinde bir insandı. O günlerde henüz çok az evde elektrik varken bizim çiftliğimizdeki tüm binalar elektrikle aydınlanırdı. Çiftliğimizde yetiştirdiğimiz tavuklarımızdan yumurta, ineklerimizden süt alır, kaymak ve tereyağı yapardık. Atlarla toprağı sürer, çilek, patates, buğday ve mısır yetiştirirdik.

Babam çocuklarının hepsinin çalışmayı öğrenmesi gerektiğine inanırdı. Daha okula başlamadan, tarlada çalışmayı öğrenmiştim. Kızgın güneşin altında çapayla bahçemizdeki yabani otları ayıkladığım yaz günlerini hâlâ hatırlıyorum. ‘Bu otları bitirebilecek miyim?’ diye merak ederdim. Terden sırılsıklam olurdum ve her yanımı arılar sokardı. Diğer çocuklar bizim gibi çok çalışmak zorunda olmadığı için zaman zaman kendime acırdım. Fakat şimdi çocukluğuma dönüp baktığımda, bize çalışmayı öğrettikleri için çok minnettarım.

Hepimizin görevleri vardı. Ardis benden daha iyi inek sağardı. Bu nedenle benim işim, ahırdaki bölmeleri temizleyip at dışkılarını kürekle dışarı atmaktı. Her şeye rağmen çok eğlenir ve oyunlar oynardık. Ardis ve ben yerel bir takımda top oynardık.

Ovalarda, berrak gecelerde gökyüzü çok güzel olurdu. Binlerce yıldız bana Yaratıcımız Yehova Tanrı’yı hatırlatırdı. Çocukken bile, Mezmur 147:4’teki şu sözler üzerinde düşünürdüm: “[Yehova] yıldızların sayısını hesap eder; hepsini adları ile çağırır.” Bu berrak gecelerin birçoğunda, köpeğimiz Judge başını dizime koyup yatar ve bana arkadaşlık ederdi. Çoğu zaman öğleden sonraları verandamızda oturur, rüzgâr estikçe güneşte ışıl ışıl parlayan yeşil buğday tarlalarını hayranlıkla izlerdim.

Annemizin Güzel Örneği

Annem ailesine çok bağlı bir eşti. Babam her zaman evin reisiydi ve annemiz bize ona saygı duymayı öğretti. 1939 yılında babam da Yehova’nın Şahidi oldu. Bizi çok çalıştırıp fazla şımartmasa da, bizi sevdiğini bilirdik. Kışın sık sık birkaç atı kızağa koşar ve bizi kızakla gezdirirdi. Pırıl pırıl parlayan kardan öyle zevk alırdık ki!

Ancak, bize Tanrı’yı sevmeyi ve Mukaddes Kitaba saygı duymayı öğreten annemizdi. Tanrı’nın isminin Yehova olduğunu ve O’nun yaşamın kaynağı olduğunu öğrenmiştik. (Mezmur 36:9; İşaya 42:8) Ayrıca O’nun bize talimatlar verdiğini, bunu bizi zevkten mahrum bırakmak için değil, yararlanmamız için yaptığını da öğrendik. (İşaya 48:17) Annemiz yapmamız gereken özel bir işimiz olduğunu daima vurgulardı. İsa’nın, takipçilerine şöyle dediğini öğrenmiştik: “Melekûtun [Krallığın] bu incili, milletlerin hepsine şehadet olmak üzre, bütün dünyada vâzedilecektir; ve son o zaman gelecektir.”—Matta 24:14.

Çocukken, okuldan eve döndüğümde annemi evde bulamazsam, onu aramaya çıkardım. Altı veya yedi yaşlarındayken, bir keresinde annemi ahırda buldum. Biraz sonra bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. O sırada ahırın samanlık kısmındaydık. Anneme, ‘Tanrı bir Tufan daha mı getiriyor?’ diye sordum. O da, Tanrı’nın dünyayı bir daha asla tufanla harap etmeyeceğine söz verdiğini anlatarak beni rahatlattı. Yöremizde sık sık kasırgalar olduğundan, korunmak için birçok kez evimizin bitişiğindeki sığınağa koştuğumuzu da anımsıyorum.

Annem ben daha doğmadan önce iyi haberi duyurma işine katılıyormuş. Evimizde, tümü gökte Mesih’le birlikte yaşama ümidi taşıyan bir grup toplanırdı. Annem iyi haberi evden eve duyurma işini zor bulsa da, Tanrı’ya duyduğu sevgi sayesinde korkusunu yendi. 24 Kasım 1969’da 84 yaşında ölene dek sadık kaldı. O gün “Anne, göğe gideceksin ve orada tanıdığın kişilerle birlikte olacaksın” diye kulağına fısıldadım. Öldüğü gün annemin yanında olabildiğim ve bu ümide olan inancımı onunla paylaşabildiğim için çok mutluydum. Yumuşak bir sesle bana “O kadar iyisin ki” dedi.

İyi Haberi Duyurmaya Başlıyoruz

Russell 1939’da öncü (dolgun vakitli incil vaizi) oldu. 1944’e kadar Oklahoma ve Nebraska’da öncülük yaptı. O yıl, Yehova’nın Şahitlerinin Brooklyn’deki (New York) dünya merkez bürolarında (Beytel olarak adlandırılır) hizmet etme daveti aldı. Ben 20 Eylül 1941’de öncülüğe başladım ve Colorado, Kansas ve Nebraska’nın çeşitli yerlerinde hizmet ettim. O öncülük yıllarım, sadece başkalarının Yehova’yı tanımasına yardım edebildiğim için değil, aynı zamanda O’na tamamen güvenmeyi öğrendiğim için de çok mutlu geçti.

Russell’ın öncülüğe başladığı sıralarda, Wayne Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeydoğusundaki bir üniversiteye gidiyordu. Bundan önce de bir süreliğine bir işte çalışmıştı. Üniversiteden sonra Beytel’e davet edildi. Bir süre teşkilatın Ithaca (New York) yakınlarındaki çiftliğinde hizmet etti. Orada, hem çiftlikte çalışan az sayıdaki kardeş için, hem de Brooklyn’deki Beytel’de hizmet eden yaklaşık 200 kişi için sebze ve meyve yetiştiriliyordu. Wayne 1988’de ölümüne dek yeteneklerini ve deneyimlerini Yehova’nın hizmetinde kullandı.

Ablam Ardis, James Kern’le evlendi ve beş çocukları oldu. O 1997’de öldü. Diğer ablam Clara bugüne dek Yehova’ya sadık kalmıştır; onu görmek için tatillerimde hâlâ Colorado’ya giderim. En küçüğümüz Curtis, 1940’lı yılların ortalarında Brooklyn’deki Beytel’de hizmet etmeye başladı. Brooklyn ile Teşkilatın Çiftliği arasında, kamyonla çeşitli araç gereç ve ürün taşırdı. Hiç evlenmedi ve 1971’de öldü.

En Büyük Arzum: Beytel Hizmeti

Ağabeylerim Beytel’de çalışıyordu, benim de en büyük arzum orada hizmet etmekti. Benim bu hizmeti istememe neden olan şeyin onların iyi örneği olduğuna eminim. Annemin Tanrı’nın teşkilatının tarihi hakkında anlattıklarını dinlemek ve Mukaddes Kitabın son günlerle ilgili peygamberliklerinin gerçekleştiğini kendi gözlerimle görmek, Beytel’de hizmet etme arzumu güçlendirdi. Yehova’ya duamda, eğer Beytel’de hizmet etmeme izin verirse, Kutsal Yazılara dayalı diğer sorumluluklarım gerektirmediği sürece bu hizmeti bırakmayacağıma söz verdim.

Beytel’de çalışmaya 20 Haziran 1945’te başladım. Bana ev bakımı işi verildi. Her gün 13 oda temizlemeli, 26 yatak yapmalıydım; ayrıca temizlemem gereken koridorlar, merdivenler ve camlar da vardı. İşim yorucuydu. Çalışırken her gün kendime şöyle diyordum: ‘Evet yorgunum, ama Beytel’de, Tanrı’nın evindeyim!’

Nathan Knorr’la Evliliğim

1920’lerden beri, evlenmek isteyen Beytel işçilerinin Beytel’den ayrılması ve Gökteki Krallık için başka bir alanda hizmet etmesi isteniyordu. Fakat 1950’lerin başında, Beytel’de uzun süre hizmet etmiş birkaç çiftin evlendikten sonra kalmasına izin verildi. Bu nedenle, dünya çapındaki Gökteki Krallık işine o sıralar önderlik eden Nathan H. Knorr’un bana ilgi gösterdiğini fark ettiğimde ‘İşte kesinlikle burada kalacak biri!’ diye düşünmüştüm.

Nathan Yehova’nın Şahitlerinin dünya çapındaki faaliyetinin gözetimiyle ilgilendiğinden, pek çok sorumluluğu vardı. Bu nedenle bana karşı çok dürüst davrandı ve evlenme teklifini kabul etmeden önce neden dikkatle düşünmem gerektiğini tek tek anlattı. O günlerde Yehova’nın Şahitlerinin dünyanın dört bir yanındaki bürolarını ziyaret etmek için çok sık seyahate çıkıyordu ve çoğu zaman bu seyahatler haftalar sürüyordu. Bu nedenle uzun süreler boyunca ayrı kalabileceğimizi açıkladı.

Genç bir kızken, ilkbaharda evlenmeyi ve balayımı Hawaii Adaları’nda geçirmeyi hayal ederdim. Fakat biz 31 Ocak 1953’te, yani kışın evlendik. O Cumartesi öğleden sonrasıyla Pazar gününü kapsayan balayımızı da New Jersey’de geçirip Pazartesi günü işbaşı yaptık. Neyse ki, bir hafta sonra bir haftalık bir balayına çıktık.

Çalışkan Bir Eş

Nathan 1923’te Beytel’e geldiğinde 18 yaşındaymış. Yehova’nın Şahitlerinin işine önderlik eden Joseph F. Rutherford ve matbaadan sorumlu olan Robert J. Martin gibi tecrübeli kişilerden çok değerli bir eğitim görmüş. Birader Martin 1932 yılının Eylül ayında ölünce, matbaadan Nathan sorumlu olmuş. Ertesi yıl birader Rutherford Yehova’nın Şahitlerinin Avrupa’daki bürolarını ziyaret ederken Nathan’ı da yanında götürmüş. Birader Rutherford Ocak 1942’de ölünce, Şahitlerin dünya çapındaki işinin gözetim sorumluluğu Nathan’a verilmiş.

Nathan ileriyi düşünen bir insandı. Her zaman gelecekteki büyüme için planlar yapardı. Bu ortamın sonunun çok yakın olduğu düşünüldüğünden, bazıları bunu uygun bulmuyordu. Hatta Nathan’ın planlarını gören bir birader ona “Knorr birader, bunun anlamı nedir? Senin imanın yok mu?” diye sormuş. Nathan da “Evet, var. Ama eğer son bizim beklediğimiz kadar yakın bir zamanda gelmezse hazırlıklı durumda olacağız” demiş.

Nathan, dolgun vakitli vaizler için hazırlanacak bir eğitim programının faydalı olacağına çok inanıyordu. Böylece 1 Şubat 1943’te, ağabeyim Wayne’in hizmet ettiği Teşkilatın Çiftliğinde, dolgun vakitli vaizler için bir eğitim programına başlandı. Bu program yaklaşık beş ay süren yoğun bir Mukaddes Kitap incelemesini içeriyordu. Bununla birlikte, Nathan programa katılanların biraz da dinlenmeye ihtiyaçları olduğunu biliyordu. Programın ilk yıllarında, düzenlenen beysbol oyunlarına o da katılırdı. Ama sonradan, bir yerini incitip, yazları yapılan bölge ibadetlerine katılamama korkusuyla oynamayı bıraktı. Bunun yerine oyunda hakemlik yapmaya başladı. Oyun kurallarını yurtdışından gelen kardeşlerden yana alenen değiştirmesinden herkes çok hoşlanırdı.

Nathan’la Seyahatlere Çıkıyorum

Sonunda ben de Nathan’la birlikte yurtdışına gitmeye başladım. Bürolarda çalışan gönüllülerle ve dolgun vakitli vaizlerle tecrübelerimizi paylaşmaktan çok zevk alırdım. Onların sevgisine ve bağlılıklarına kendi gözlerimle tanık oldum. Gittikleri ülkelerdeki yaşam koşullarını ve gündelik yaşamlarını gördüm. Yıllarca, kardeşlerin bu ziyaretlerimiz için duydukları takdiri dile getiren mektuplar aldım.

O seyahatlerimizi düşününce aklıma pek çok tecrübemiz geliyor. Örneğin, Polonya’da iki hemşire yanımda fısıldaşarak konuşuyordu. Onlara “Neden fısıldaşıyorsunuz?” diye sordum. Eskiden Yehova’nın Şahitlerinin faaliyeti Polonya’da yasak olduğu ve kardeşlerin evleri dinlendiği için o zamandan beri hep fısıltıyla konuştuklarını açıklayarak özür dilediler.

Polonya’da faaliyetin yasak olduğu dönemde hizmet etmiş pek çok kardeşten biri de Adach hemşireydi. Kıvırcık saçları ve kâkülleri vardı. Bir gün kâküllerini kaldırıp bana alnındaki derin yara izini gösterdi. O yara, kardeşlere zulmeden birinin darbeleri sonucunda olmuştu. Kardeşlerimizin dayanmak zorunda kaldığı acımasız muamelenin sonuçlarını yakından görmek beni derinden etkiledi.

Beytel’den sonra en sevdiğim yer Hawaii’ydi. 1957’de Hilo kentinde yapılan büyük ibadeti hatırlıyorum da, unutulmaz bir olaydı. Katılım, oradaki Şahitlerin toplam sayısından daha fazlaydı. Birçok kişi bizi karşılamaya gelmiş ve boynumuza lei’ler, yani çiçekten yapılmış gerdanlıklar takmıştı. Hatta belediye başkanı Nathan’a şehrin anahtarını vermişti.

Heyecan veren bir başka bölge ibadeti, 1955 yılında Nürnberg’de (Almanya), Hitler’in tören alanı olarak kullandığı yerde yapıldı. Hitler’in Almanya’daki Şahitleri ortadan kaldırmaya yemin ettiği iyi bilinir. Fakat şimdi bu stadyum Yehova’nın Şahitleriyle doluydu! Gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Kürsü çok büyüktü ve arkadaki 144 büyük sütunun oluşturduğu görüntü çok etkileyiciydi. Ben sahnedeydim ve sayıları 107.000’i aşan muazzam izleyici kitlesini görebiliyordum. Öyle büyük bir stadyumdu ki, son sıralarda oturan kardeşleri güçlükle seçebilmiştim.

Alman kardeşlerin Nazi zulmü sırasında Yehova’dan aldıkları gücü ve bütünlüklerini nasıl koruyabildiklerini hissedebiliyorduk. Bu bizim de Yehova’ya vefalı olma ve bütünlüğümüzü koruma kararlılığımızı güçlendirdi. Nathan kapanış konuşmasını yaptı ve konuşmanın sonunda dinleyicilere el salladı. Kardeşler de karşılık olarak mendillerini sallayarak veda ettiler. Tüm stadyum harika bir çiçek tarlası gibi görünüyordu.

Aralık 1974’te Portekiz’e yaptığımız ziyaret de unutulmazdı. Şahitlik işimiz orada hukuken tanındıktan sonra Şahitlerin Lizbon’da yaptığı ilk ibadete katılmıştık. Portekiz’deki yasak 50 yıl sürmüştü! O sırada ülkede sadece 14.000 müjdeci olmasına rağmen, yapılan iki ibadete 46.000’den fazla kişi katılmıştı. Kardeşler “Artık saklanmamız gerekmiyor, özgürüz” dediğinde gözlerim dolmuştu.

Nathan’la seyahat ettiğim günlerden bugüne dek rastlantıda –uçaklarda, lokantalarda– ve sokakta şahitlik etmekten büyük zevk alırım. Hazırlıklı olmak için de her zaman yanımda yayın bulundururum. Bir keresinde, rötar yapan bir uçağı beklerken bir bayan bana nerede çalıştığımı sordu. Bu, onunla ve bizi dinleyen etrafımızdaki kişilerle bir sohbet başlatmamı sağladı. Beytel hizmeti ve iyi haberi duyurma uğraşım, her zaman yapacak bir şeyimin olmasını sağladı ve beni çok mutlu etti.

Hastalık ve Yüreklendirici Veda Sözleri

Nathan 1976’da kansere yakalandı. Ben ve tüm Beytel ailesi hastalığıyla mücadele etmesine yardım ettik. Sağlığı giderek bozulmasına rağmen, eğitim almak için dünyanın çeşitli yerlerindeki bürolardan Brooklyn’e gelmiş kardeşleri odamıza davet ederdik. Onlar arasında Don ve Earlene Steele, Lloyd ve Melba Barry, Douglas ve Mary Guest, Martin ve Gertrud Poetzinger, Pryce Hughes ve başka pek çok kardeşi hatırlıyorum. Çoğu zaman bize kendi ülkelerinden tecrübeler anlatırlardı. Özellikle, faaliyetimizin yasak olduğu yerlerde hizmet eden kardeşlerimizin sadakatleriyle ilgili tecrübeler beni çok etkilerdi.

Nathan ölümünün yaklaştığını anladığında, dul yaşamanın güçlükleriyle başa çıkmama yardımcı olacak öğütler verdi. “Birçok insanın tatmadığı mutlu bir evliliğimiz oldu” demişti. Evliliğimizin mutlu olmasını sağlayan etkenlerden biri, Nathan’ın düşünceli bir insan olmasıydı. Örneğin, seyahatlerimizde yeni kişilerle karşılaşırdık; bana “Audrey, eğer bazen seni onlarla tanıştırmazsam, bil ki bunun nedeni isimlerini unutmuş olmamdır” derdi. Bunu önceden söylediği için çok memnun olurdum.

Nathan bana “Ölümden sonraki ümidimiz kesindir ve bir daha asla acı çekmeyeceğiz” dedi. Sonra şu tembihlerde bulundu: “Daima ileriye bak, çünkü ödülün orada. Hatıraların aklına gelmeye devam edecek, ama sen geçmişe saplanıp kalma. Zaman iyileşmene yardım edecek. Acı duygulara kapılma ve kendine acıma. Tattığın sevinçleri ve nimetleri düşünüp mutlu ol. Bir süre sonra hatıraların sana sevinç verdiğini göreceksin. Hatıralar Tanrı’nın bize hediyesidir. . . . . Her zaman meşgul ol; yaşamını başkaları için bir şeyler yapmak üzere kullanmaya çalış. Bu, hayattan sevinç almana yardım edecek.” 8 Haziran 1977’de Nathan’ın yeryüzündeki yaşamı sona erdi.

Glenn Hyde ile Evleniyorum

Nathan, ya anılarımla beraber geçmişe saplanıp kalacağımı ya da kendime yeni bir hayat kuracağımı söylemişti. Ben de Wallkill’deki (New York) çiftliğe taşındıktan sonra, 1978’de, çok yakışıklı, sessiz ve nazik biri olan Glenn Hyde’la evlendim. Glenn Şahit olmadan önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’yla savaşı sırasında donanmada çalışıyormuş.

Glenn’e bir devriye torpil gemisinin makine dairesinde görev verilmiş. Motor gürültüsü yüzünden işitme duyusunu kısmen kaybetmiş. Savaştan sonra itfaiyeci olmuş. Savaşta yaşadıkları yüzünden yıllarca kâbuslar görmüş. Hakikati, kendisine şahitlikte bulunan sekreterinden öğrenmiş.

Sonra 1968’de itfaiyeci olarak hizmet etmek üzere Brooklyn’deki Beytel’e davet edilmiş. Ardından, Teşkilatın Çiftliğine bir itfaiye arabası alınınca 1975’te oraya geçmiş. Zaman içinde Glenn, Alzheimer hastalığına yakalandı ve evliliğimizin onuncu yılında öldü.

Tekrar böyle bir acıyla nasıl başa çıkacaktım? Nathan’ın ölümüne yakın verdiği hikmetli öğütler bana bir kez daha teselli kaynağı oldu. Onun dul yaşamanın güçlükleriyle başa çıkabilmem için yazdıklarını devamlı okudum. Eşini kaybeden kişilerle bu sözleri hâlâ paylaşıyorum, böylece onlar da Nathan’ın öğütleriyle teselli olabiliyorlar. Evet, onun beni teşvik ettiği gibi ileriye bakmak gerçekten yararlı.

Değerli Bir Kardeşlik Bağı

Mutlu ve doyum veren bir yaşam sürmemde özellikle payı olan bir etken, Beytel ailesindeki sevgili dostlarımdır. Bunlardan biri, 1944’te Gilead Programı’nın üçüncü dönemine katılmış olan Esther Lopez’dir. O, Mukaddes Kitabı açıklayan yayınlarımızı İspanyolca’ya tercüme etmek için, 1950 yılının Şubat ayında Brooklyn’e geri dönmüştü. Nathan’ın seyahatte olduğu zamanlarda Esther beni yalnız bırakmazdı. Esther bugün 90’larının ortalarında ve o da çiftlikte yaşıyor. Sağlık sorunları olduğundan ona revirimizde bakılıyor.

Ailemden yalnız Russell ve Clara hayatta. Russell 90’ını geçti ve Brooklyn’deki Beytel’de sadık şekilde hizmet ediyor. O, evlendikten sonra Beytel’de kalmasına izin verilen ilk kişilerdendi. 1952’de kendisi gibi Beytel’de çalışan Jean Larson’la evlendi. Jean’ın erkek kardeşi Max 1939’da Beytel’e gelmiş ve 1942’de Nathan’dan sonraki matbaa nazırı olmuş. Max Beytel’de ağır bir sorumluluk taşımaya devam ediyor. Bu sorumluluğu, mültipl skleroz hastalığıyla mücadele eden sevgili karısı Helen’in bakımını da kapsıyor.

Yehova’ya dolgun vakitli hizmette geçen 63 yıla dönüp baktığımda, gerçekten doyum veren bir yaşam sürdüğümü söyleyebilirim. Beytel benim evim oldu ve burada sevinçli bir yürekle hizmet etmeye devam ediyorum. Bize çalışmanın önemini ve Yehova’ya hizmet etme arzusunu aşılayan ana babamız övülmeyi gerçekten hak ediyorlar. Fakat hayatı doyum verici hale getiren asıl etken, aramızdaki harika kardeşlik bağı ve cennet yeryüzünde kardeşlerimizle birlikte yaşayarak Yüce Yaratıcımız, tek gerçek Tanrı Yehova’ya sonsuza dek hizmet etme ümidimizdir.

[Sayfa 24’teki resim]

Annem ve babam Haziran 1912’de evlendikleri gün

[Sayfa 24’teki resim]

Soldan sağa: 1927’de Russell, Wayne, Clara, Ardis, ben ve Curtis

[Sayfa 25’teki resim]

1944’te öncülük yaparken, Frances ve Barbara McNaught’nin arasında

[Sayfa 25’teki resim]

1951’de Beytel’de. Soldan Sağa: Ben, Esther Lopez ve yengem Jean

[Sayfa 26’daki resim]

Nathan ve ailesiyle

[Sayfa 26’daki resim]

1955’te Nathan’la

[Sayfa 27’deki resim]

Nathan’la Hawaii’de

[Sayfa 29’daki resim]

İkinci kocam Glenn’le