KAPAK KONUSU | BİLİM KUTSAL KİTABIN YERİNİ Mİ ALDI?
Bilim Yaşamımızı Nasıl Etkiliyor?
Bir sözlüğe göre bilim, “fiziksel evrenin yapısının ve davranışlarının gözlemlere, deneylere ve ölçümlere dayanarak sistematik şekilde incelenmesidir.” Tüm bunları yapmak oldukça yoğun bir çalışma ve gayret gerektirir. Bilim insanları haftalarca, aylarca hatta yıllarca deneyler ve gözlemler yapar. Bazen çabaları sonuç vermese de çoğu zaman insanlığa yararlı olacak sonuçlar elde ederler. Şimdi birkaç örneğe bakalım.
Bir Avrupa firması gelişmiş filtreler kullanarak sert plastikten bir cihaz üretti. Bu cihaz kirli suyu içilebilir hale getiriyor, böylece çeşitli hastalıklar önleniyor. 2010’daki Haiti depremi gibi doğal afetlerde bu tür cihazların büyük yardımı oldu.
Dünyanın çevresinde GPS, yani Küresel Konumlama Sistemi olarak adlandırılan bir uydu ağı bulunur. Bu sistem başta askeri amaçla tasarlanmış olsa da, bugün sürücülere, pilotlara, gemi kaptanlarına, hatta avcılara ve doğa yürüyüşçülerine bile yol bulmak konusunda yardım ediyor. GPS’i icat eden bilim insanları sayesinde artık gitmek istediğimiz yere ulaşmamız çok daha kolay.
Cep telefonu, bilgisayar ya da internet kullanıyor musunuz? Uçakla seyahat ediyor musunuz? Belki de gelişen tıp sayesinde sağlığınız daha iyi duruma geldi ya da bir hastalığınız tedavi edildi. Bunlar bilimin yaşamınızı olumlu yönde etkilediğini gösteren sadece birkaç örnek.
BİLİMİN YANITLAYAMADIĞI SORULAR VAR MI?
Bilim insanları ufuklarını genişletmek için araştırmalarını derinleştiriyor. Nükleer fizikçiler atomun iç yapısını incelerken, astrofizikçiler evrenin nasıl meydana geldiğini anlayabilmek için milyarlarca yıl öncesini araştırıyorlar. Bilim insanları her gün yeni şeyler keşfediyor, hatta göremediğimiz ve dokunamadığımız ortamları bile inceleyebiliyorlar. Bu yüzden onlardan bazıları Kutsal Kitaptaki Tanrı gerçekten varsa O’nu bulabilmeleri gerektiğini düşünüyor.
Önde gelen bazı bilim insanları ve filozoflar daha da ileri giderek bilim yazarı Amir D. Aczel’in de ifade ettiği gibi “Tanrı’nın var olmadığını bilimsel olarak kanıtlamaya” çalışıyorlar. Örneğin dünyaca ünlü bir fizikçi şöyle dedi: “Evrende önemli bir role sahip herhangi bir Tanrı’nın varlığına dair kanıt bulunmaması, böyle bir tanrının var olmadığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gösterir.” Başkaları ise Kutsal Kitapta anlatılan Tanrı’nın yaptığı şeylerin basit bir sihir ya da illüzyon gösterisinden farksız olduğunu iddia ediyor. *
Ancak kendimize sormamız gereken önemli bir soru var. Bilim dünya ve evren hakkında kesin sonuçlara varabilecek kadar çok bilgiye sahip mi? Aslında hayır. Bilimin büyük bir yol katettiği doğrudur, yine de birçok bilim insanı henüz bilinmeyen ve belki de bilinmesi mümkün olmayan birçok şey olduğunu düşünüyor. Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg evrenle ilgili gerçekleri “hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğimizi” söyledi. İngiltere Kraliyet Astronomu Profesör Martin Rees de şöyle yazdı: “İnsanlar bazı şeyleri belki de asla anlayamayacak.” Gerçek şu ki küçücük bir hücreden uçsuz bucaksız evrene kadar birçok şey hâlâ modern bilimin anlayışının çok ötesinde. Örneğin:
-
Biyologlar canlı hücrelerin içinde gerçekleşen süreçleri tam olarak anlayamıyor. Hücrelerin enerjiyi nasıl kullandığı, nasıl protein ürettiği ya da nasıl bölündüğü gibi soruları bilim hâlâ tam olarak cevaplayamıyor.
-
Yaşadığımız her saniye yerçekiminin etkisi altındayız. Fakat bu kuvvet, fizikçiler için hâlâ bir sır. Örneğin yerçekiminin, havaya zıpladığımızda bizi nasıl aşağı çektiğini ya da Ay’ı Dünya’nın yörüngesinde nasıl tuttuğunu tam olarak bilmiyorlar.
-
Kozmologların tahminlerine göre evreni oluşturan şeylerin yaklaşık yüzde 95’i görülemiyor ve bilimsel araçlarla saptanamıyor. Onlar evrenin bu esrarengiz kısmını iki kategoriye ayırıyor: karanlık madde ve karanlık enerji. Bunların yapısı bilinmiyor.
Bilim insanları tarafından bilinmeyen başka şeyler de var. Ünlü bir bilim yazarı şöyle dedi: “Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında bir hiç kalıyor. Bence bilim, insanı dogmatik olmaya yöneltmektense, onda hayranlık ve keşfetme isteği uyandırmalıdır.”
Bilimin Kutsal Kitabın yerini alıp almayacağını ya da Tanrı inancını yok edip etmeyeceğini merak ediyorsanız şunu düşünün: Dahi bilim insanları ellerindeki gelişmiş araçlarla bile dünya ve evren hakkında sadece sınırlı bir anlayış edinebildiler. Öyleyse bu sınırları aşan herhangi bir konuyu düşünmeden reddetmek mantıklı olur mu? Encyclopedia Britannica’da astronominin tarihi ve gelişimiyle ilgili uzun bir makalenin sonunda şu sözler bulunuyor: “Anlaşılan yaklaşık 4.000 yıl önce evren Babilliler için ne kadar büyük bir sırsa bugün bizim için de o kadar büyük bir sır.”
Yehova’nın Şahitleri bu konuda her bireyin kendi kararını verme hakkına saygı duyar. Bizler Kutsal Kitaptaki şu sözleri uygulamaya çalışıyoruz: “Makullüğünüz herkesçe bilinsin” (Filipililer 4:5). Siz de bilimle Kutsal Kitabın ne kadar uyumlu olduğunu ve birbirlerini nasıl tamamladıklarını görmek için araştırma yapabilirsiniz.
^ Bazı kişilerin Kutsal Kitabı reddetmesinin ardında yatan neden, geçmişteki ve günümüzdeki bazı kilise öğretileridir. Evrenin merkezinin dünya olduğu ya da Tanrı’nın dünyayı 24 saatlik 6 günde yarattığı gibi inançlar bu öğretilerin arasındadır. (“ Kutsal Kitap ve Bilimsel Gerçekler” başlıklı çerçeveye bakın.)